11 Aralık 2015 Cuma

DURDURUN DÜNYAYI TOLEDO'DA İNECEK VAR


DURDURUN DÜNYAYI TOLEDO’DA İNECEK VAR !!!

Madrid’in 75 km. güneyinde yer alan Toledo’ya, Madrid-Atocha Tren istasyonundan hızlı trenle gitmek sadece 33 dakikanızı alıyor. Madrid’e gidip de İspanya’nın eski başkenti, Kastilya La Mancha özerk bölgesinin merkezi olan Toledo’ya gitmezseniz yazık etmiş olursunuz…


Benim de hiç aklımda yokken tamamen doğaçlama gelişen yarım günlük gezimden arta kalanları sizlerle paylaşmak istedim. Bir gün yolum tekrar buralara düşerse gezeceğim çok daha yer var Toledo’da…


Atocha Tren İstasyonu

Madrid’den mevsimine göre gün içerisinde saat 06:50-21:50’ye kadar, Toledo’dan ise saat 06:25-22:00 arasında karşılıklı tren seferler mevcut. Tren ücretleri de dönemsel olarak gidiş-dönüş yaklaşık 20-25 € arasında değişiyor. Biletlerinizi online olarak http://www.raileurope-world.com/train-tickets/journey-insights/article/madrid-toledo internet sitesinden kredi kartı ile alabilmeniz mümkündür.

Ben hem Madrid’deki programlı işim gereği, hem de ülkemize göre çok daha batıda olan İspanya’da güneş yaklaşık 3 saat kadar daha geç battığından 16:30’da gidip 21:30’da döndüm. Ancak 5 saatlik Toledo gezimin tadı damağımda kaldı… Bu nedenle Toledo’yu dolu dolu gezebilmeniz için bir tam gün yeterli olacaktır.

Atosha tren istasyonu oldukça ilginç bir mekan. Dışarıdan bakıldığında içerisi hakkında pekte fazla bir fikir vermiyor. Ancak içeri girip bilet almak için alt kata indiğinizde sanki bir botanik bahçesine gitmiş gibi oluyorsunuz. İçerisi yüksek cam tavanı sayesinde sera havasında. İstasyondaki palmiye ve muz ağaçlarını ile havuzdaki onlarca su kaplumbağasını görünce şaşkınlığınız artıyor.












Trene binmek için en alt kattaki peronlar bölümüne geçtiğinizde ise bekleme salonları, tren kompartımanlarının içi şeklinde dizayn edilmiş hoş ve rahat bir alan.

 İspanya Demiryolları RENFE Hızlı Treni
Bekleme Salonu


                                                                          

Toledo, La Mancha ovasına bakan bir tepenin üzerinde kurulmuş, kale duvarlarıyla örülü görkemli bir orta çağ şehri. Toledo kale duvarları, var olduğu günden buyana şehrin kentsel peyzaj şekillendirmekte. Şehrin yüzölçümü 232 km2. Tajo (Tagus) nehri ise Toledo’yu üç tarafından bir kuşak gibi sarıyor. Nehir, İber Yarımadasının 1038 km ile en uzun nehri. İspanya’da doğarak Portekiz’den Atlas Okyanusuna dökülüyor.


Toledo, 1986 yılında UNESCO tarafından “Dünya Mirası” listesine alınmış bir şehir. Açık hava müzesi tadında ve zamanın adeta donmuş olduğu bir şehir…

Kuşbakışı Toledo
Toledo’nun tarihine baktığımızda, M.Ö.590 yılında Yahudiler tarafından kurulan şehre “Toldoth” adı verilmiş. M.Ö. 193 yılında ise Romalılar tarafından fethedilen şehir, bu dönemde “Toletum” diye anılmış. Roma İmparatorluğu'nun son dönemlerinde ortaya çıkan ve bir Cermen kabilesinin kollarından olan Ostrogotlar ve Vizigotlar’ın hakimiyetinden sonra MS. 711 yılında Müslüman Arapların egemenliğine girmiş. Şehrin bu dönemde adı “Tuleytula”. Son olarak 1085 yılında Araplardan geri alınarak Kastilya Krallığı ve İspanyol İmparatorluğu’na başkent olmuş ve “Toledo” olarak isimlendirilmiş. Cenovalı kaşif ve gezgin Kristof Kolomb’un, İspanya’nın Katolik kralları himayesinde 1492 yılında Atlas Okyanusunu aşarak Amerika kıtasına ulaşmasıyla daha da zenginleşen şehir, İspanyol İmparatorluğunun merkezi haline gelmiş. Ancak Katolik kralların ve engizisyon mahkemelerinin Müslüman ve Musevileri kentten sürgün etmeleriyle, şehir önemini kaybetmeye başlamış. Kral II. Felipe’nin 1561 yılında Madrid’i başkent ilan etmesiyle kraliyet ailesi, aristokratlar, tüccarlar Madrid’e taşınmış.

Toledo, tarih boyunca İber yarımadasında coğrafi konumu sebebiyle son derece stratejik bir yer olarak kabul edilmiş. Şehirde yüzyılların birikimi olan ve çok kültürlülüğü temsil eden Hristiyan, Müslüman, Yahudilere ait kilise, cami ve sinagoglar yan yana. Kent mimarisi ve ibadethanelerin çeşitliliği Mardin’i anımsatıyor bana…


Ayrıca Toledo, çocukken büyük bir keyifle okuduğumuz, yel değirmenlerine meydan okuyan Don Kişot’un da memleketi. Cervantes’in 1605 yılında yazdığı bu roman, Avrupa’nın ilk romanı ve modern batı edebiyatının en kayda değer kurgu romanı olarak kabul ediliyor. 
Toledo
Şehre yüksek bir tepeden baktığınızda, kiremit çatılı ve kırmızı tuğlalarla örülü evlerini, Arnavut kaldırımlı dik, dar ve dolambaçlı sokaklarını ve çiçeklerle bezeli cumbalı pencerelerini izlemeye doyamayacaksınız. İçinde bulunduğunuz ortaçağa ait otantik havanın tadını bol bol çıkarın. Aklıma birden Malta adasının eski başkenti Medina, Rodos’un Old Town bölgesi ve Lindos şehri ile Sakız Adasındaki Mesta köyü geliyor. Sanki sokaklardan her an bir Şövalye çıkacak gibi…

Toledo Sokakları







Hızlı trenden inince çok güzel bir istasyon binası ile şehir size hoş geldiniz diyor. İstasyon, Endülüs mimarisinin (Mudejar, İspanyol-İslam mimarisi sentezi) çok güzel bir örneğini temsil ediyor. Tavandaki seramik süslemeleri, duvarlardaki taş işlemeleri, at nalı şeklindeki kemerli kapıları ve saat kulesini izlemeye doyamayacaksınız. İstasyonda La Barilla adında küçük bir kafe ve şirin bahçesi ile hediyelik eşya satan birkaç ufak dükkan bulunmakta. Dönüşte bu güzel bahçede bir yorgunluk kahvesi içeceğimi şimdiden aklımın bir köşesine yazıyorum…

Toledo Tren İstasyonu
Toledo Tren İstasyonu Saat Kulesi

 
  Toledo Tren İstasyonu İçi






İstasyon önünden tren saatlerine göre ayarlanmış otobüsler, tepede kurulu olan şehir merkezine seferler yapıyor. Otobüsü kaçırmanız durumunda ya taksi kullanacaksınız ya da istasyon çıkışından sağa doğru yürüyerek, Tajo Nehrini üzerindeki köprüyü geçtikten sonra şehir merkezine çıkan çok dik ve uzun yürüyen merdivenleri bulacaksınız. Yürürken yol boyunca nehir üzerindeki tarihi iki köprüden (Alcantara ve San Martin) birisi olan San Martin Köprüsünü de karşısından görebilirsiniz.



Bir diğer alternatifiniz ise şehirde 9 €’ya 6 dilde tercüme yapan Toledo Şehir Turu otobüslerini (Hop On-Hop Off) yakalamak. Bu otobüslere ilişkin ayrıntılı bilgiye http://www.toledocitytour.com/EN/index.htm adresinden ulaşabilirsiniz. 

Tajo Nehri ve San Martin Köprüsü
Yürüyen merdivenlerin bittiği yerde kafeteryalar bulunmakta. Burada da bir soluklanarak La Mancha ovasını panoramik olarak seyredebilirsiniz.

 La Mancha Ovası
Yürüyen Merdivenler 

















Şehirdeki bütün dar, dik ve dolambaçlı yollar Zocodover Meydanı'nda birleşiyor. Meydanda, şehirde panoramik tur yapmak için ayarlanmış olan mini treni (Zocotren) 5,5 € ücret karşılığında kullanabilirsiniz. Trende kulaklık ile gezilen yerler hakkında birkaç dilde tercüme hizmeti de verilmekte.


Zocodover Meydanı ve Zocotren
Mini trenle yapacağınız yaklaşık 45 dakikalık şehir turu boyunca görebileceğiniz mekanların başında, surlardan şehire girişi sağlayan kapılar gelmektedir. Şehir ile surları ayıran birbirinden güzel 5 adet kapı (Puerta de Bisagra, Şehrin doğusunda yer alan Puerta de Alcantara; şehrin batısında yer alan ve Yahudi Kapısı olarak da bilinen Puerta del Cambron, Güneş Kapısı olarak adlandırılan Puerta del Sol ve Puerta del Vado) yer almakta. Kapıların iç ve dış yüzeylerinde birbirinden farklı taş işçiliği gerçekten görülmeye değer.


 Puerta de Bisagra (Bisagra Kapısı)

Bisagra kapısı, İspanya imparatoru VI. Alfonso'nun 1085 yılında 8. yüzyıl başlarından beri Müslümanların elinde bulunan ve önemli tarihsel, stratejik ve kültürel merkezlerinden biri olan Tuleytule'yi geri almak üzere şehre girerken kullandığı kapıdır. Bu sebeple VI. Alfonso Kapısı olarak da adlandırılmaktadır.


Puerto Del Sol (Güneş Kapısı)
Puerta del Cambron (Yahudi Kapısı)



Alcazar de Toledo


Alcazar de Toledo, 3. yüzyılda Roma İmparatorluğu zamanında saray olarak inşa edilmiş, VI. ve X. Alfonso ile I. Carlos zamanında restore edilmiş. 1561 yılında II. Felipe'nin başkenti Madrid'e taşımasına kadar İspanya Krallığının sarayı olarak kullanılmış. Zırhlar, silahlar ve çeşitli eşyaların sergilendiği bir askeri müze de Alcazar Sarayının içinde yer alıyormuş.

 Alcantara Köprüsü (Puente de Alcantara)

Alcantara Köprüsü, Tajo nehri üzerinde yer alan, büyük kemerli tarihi köprüdür. Köprünün ismi Arapçada köprü anlamına gelen “Al-Qantarah”dan gelmektedir. Romalılar tarafından şehrin kurulmasından sonra San Servando Kalesinin ayaklarında inşa edilmiştir. 


 San Servando Kalesi
San Servando Kalesi’nin Tajo nehrine bakan bir tepe üzerinde 7. yüzyılda bir bazilikaya bağlı manastır olarak kurulduğu düşünülmektedir. Daha sonra kale haline dönüştürülen manastır, Müslüman saldırılarından korunmak üzere Kral VIII. Alfonso tarafından Tapınak Şövalyeleri’ne verilmiş. 


Piyade Akademisi (Academia de Infanteria)


1850 yılında kolej olarak kurulmuş olan Piyade Akademisi, 1875 yılında geçici olarak Madrid’e taşınmıştır. 1882 yılında kurulan Harp Akademisi içinde değerlendirilen Piyade Akademisi, 1893 yılında tekrar oluşturulmuştur.

Zocover Meydanında mini tren turunu bitirdikten sonra şehrin içerisine doğru yürümeye başladığınızda ihtişamı ile hemen kolayca fark edebileceğiniz Toledo Katedralinin önünde kendinizi bulacaksanız. 

Toledo Sokakları ve Katedral 
Toledo Katedrali



Katedral, İspanyol gotik mimarisinin en iyi örneği olarak kabul edilmektedir. Yapımına 1226'da Kral III. Fernando döneminde başlanmıştır. Ben geç kaldığım için katedralin içini maalesef gezemedim ve üzüldüm. Katedralin büyüleyici güzellikte olduğunu, El Greco, Francisco Goya, Anthony van Dyck, Luis de Morales gibi ünlü ressamların tablolarının bulunduğu zengin bir müzesi olduğunu okumuştum. 

Katedrali, Babü'l-Merdum Camisini ve Ibn Shushan Sinagogu’nu (Santa María la Blanca) bir dahaki sefere mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler listeme alıyorum…

Toledo Katedrali

Toledo Katedrali






Tren istasyonuna dönüş yolu üzerinde karşıma çıkan San Juan Katolik Kralları Manastırı ilginç bir bina. Üzerinde irili ufaklı bir çok heykeller bulunmakla birlikte duvarında bir takım zincir asılı.


San Juan de Los Reyes
San Juan Katolik Kralları Manastırı (San Juan de Los Reyes)


















Çokta mantıklı gelmeyen bir rivayete göre Toledo, Arap egemenliğinden kurtarılarak Hristiyanların eline geçtiği zaman, Hıristiyan esirler kollarından ve ayaklarından bu zincirlere asılı imişler. Özgürlüğüne kavuşturulan esirlerin hatırası olarak zincirler duvarda bırakılmış…

 


















Bu arada şehri gezerken şehrin giriş kapılarında, sarayda, kiliselerde ve çeşitli binalarda kartal ve çift başlı kartal figürleri dikkatimi çekti. Biraz araştırdığımda eski çağlarda Hititler ve Sümerlere, Akadlara, Asurlulara, Sasanilere, Bizanslara ve Türklere geçen figürün, ululuk, yükseklik, hakimiyet, hükmetme gücü, kötü güçlerden koruyucu, tılsım, aydınlık ve güneş sembolü olarak kullanıldığını öğreniyorum. Bizanslılarda ise devlet ve kilisenin, tek bedende, bir arada tutulup yönetildiği anlamına gelen figür, 14. yüzyıldan itibaren Kutsal Roma-Cermen imparatorlarının hanedan arması, daha sonrada Avrupa’da soyluluk simgesi olarak kullanılmaya başlanmış.




Bu arada Toledo çeliği hakkında da biraz bilgi aktarayım… Toledo, metal işlemenin yoğun yapıldığı bir yer olarak tarih boyunca öne çıkıyor. Roma döneminden bu yana, kılıç yapımının bir sektör haline geldiği, özellikle Vizigotlar ve Araplar döneminde en yüksek noktasına ulaştığı biliniyor. Ancak, 1561 yılında Madrid’in başkent olmasıyla Toledo bir hayli fakirleşmiş. Bunun üzerine Kral III.Carlos tarafından, 18. yüzyılda, büyük bir kılıç atölyesi kurulmuş. Şehri çevreleyen Tajo nehri su kalitesinin çeliğin kalitesinde önemli yeri olduğu söyleniyor. 
 

Bir diğer rivayet de Osmanlı padişahlarının kılıçlarının Toledo’da yaptırdığı hakkında… Çelik ürünlerinin günümüzdeki en büyük müşterisi ise Amerikan sinema endüstrisi Holywood imiş. Tarihi filmlerde kullanılan bütün kılıç ve kıyafetler Toledo’da üretiliyormuş.


Şehirdeki hediyelik eşya dükkanlarında çeşitli boyutlardaki çelik objeler göreceksiniz. Çelik işleme sanatına “Damaskino” deniyor. Toledo’dan hediyelik eşya olarak damaskino işi, kolyeler, küpeler, bilezikler, küçük kılıçlar alabileceğiniz gibi, el yapımı altın işlemeli tabaklar ve “Mazapan” adı verilen ünlü badem ezmesi de alabilirsiniz.


 Dar zamana sıkıştırılmış gezimin sonunda, kendimi Madrid’e dönmek üzere, Toledo tren istasyonunda, “La Barilla”da tatlı bir yorgunluk içerisinde, kahvemi “mazapan” eşliğinde yudumlarken buluyorum….




                                                                                                         25.06.2015

                                                                                                           Özlem ŞENOL





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder